Anna Karenina, Lev Tolstoy’un 1877-1878 yıllarında yayımlanan aynı adlı romanında merkezi bir karakterdir. Roman, Rus toplumunun farklı kesimlerini, aşkı, evliliği, aile değerlerini ve toplumsal normları ele alırken, Anna Karenina’nın hikayesi etrafında şekillenir.
Anna Karenina, bir aristokrat ailenin kızı olarak doğmuştur. Başarılı bir evlilik yapmış, bir çocuğu olan ve sosyal statüsü yüksek bir kadındır. Ancak, evliliği Kont Karenin ile mutsuz bir şekilde devam etmektedir. Anna, genç ve çekici subay Kont Vronsky’ye aşık olur ve bu aşkı için her şeyi riske atmaya karar verir.
Anna, aşkı uğruna ahlaki normları ve toplumsal beklentileri çiğneyerek evliliğini terk eder. Bu eylemi, Rus toplumunda büyük bir skandal yaratır ve dışlanmasına neden olur. Anna’nın sadık kocası Karenin, boşanmaya yanaşmaz ve çocuğunun velayetini de alır. Bu durum, Anna’yı içsel çatışmalara ve duygusal sıkıntılara sürükler.
Anna’nın aşkı, zamanla baskı altında ezilir ve onun için acı dolu bir yolculuğa dönüşür. İçine düştüğü toplumsal dışlanma ve ahlaki çatışmalar, ruh sağlığını tehdit eder. Anna, aşkının etkisiyle giderek depresif bir hal alır ve sonunda trajik bir karar alır.
Roman boyunca Anna Karenina’nın hikayesi, diğer karakterlerin yaşamlarıyla da örülüdür. Roman aynı zamanda Rusya’nın sosyal ve politik yapısını da eleştirel bir şekilde yansıtır. Tolstoy, aristokrat sınıfın boş değerlerine, evlilik kurumundaki çarpıklıklara, köylülerin zor koşullarına ve toplumsal adaletsizliğe dikkat çeker.
Anna Karenina, edebiyat tarihinde en büyük eserlerden biri olarak kabul edilir. Roman, büyük bir kapsamda insan doğası, ahlaki değerler, toplumsal baskılar ve bireysel özgürlük konularını ele alır. Anna Karenina’nın karakteri, iç çatışmaları ve trajik sonuyla okuyucular üzerinde derin bir etki bırakır ve onun hikayesi birçok kez tiyatro oyunlarına, film uyarlamalarına ve müzikallerine ilham kaynağı olmuştur.